1. (dansçı , müzik , vb ilgili olarak) çağdaş tarzda
  2. hareketli
  3. seksi ve ritmik
riski yüksek ama potansiyel olarak verimli menkul kıymetlere yatırım yapan yatırım şirketi
büyük başarı
go
(bir yerden) ayrılmak, hareket etmek.
When does the train go? He went early. It is time for us to go. Fiil
go
işlemek, çalışmak.
Does your watch go well? The engine's going now. Fiil
go
olmak, duçar olmak, (maruz) kalmak. -irmek, -leşmek/-laşmak.
to go mad/insane: delirmek.
to
go hungry: acıkmak.
Her hair's going grey: Saçları kırlaşıyor.
When the crop fail, the people go hungry: Ürün yetişmezse halk açlığa duçar olur/aç kalır.
Fiil
go
davranmak, hareket etmek.
go warily. Fiil
go
dalmak.
go to sleep: uykuya dalmak. Fiil
go
tanınmak, bilinmek.
to go by a false name: takma adla tanınmak. Fiil
go
ulaştırmak, götürmek, yol vermek, açılmak.
Which road goes to the station: İstasyon yolu hangisidir?

Where does this door go? Bu kapı nereye açılır?
Fiil
go
(zaman) geçmek.
Summer holidays go quickly. Fiil
go
tahsis edilmek, verilmek, devrolunmak, harcanmak, sarfedilmek.
My money goes for food and rent. First
prize goes to the winner.
Fiil
go
(a)
go at/to: satılmak.
The house went to the the highest bidder. (b) satın almak.
My
money doesn't go far: Param fazla bir şey satın alamıyor.
$5000 goes a long way: 5000 dolar çok şey satın alabilir.
Fiil
go
sayılmak, telâkki edilmek.
A good lunch as lunches go: İyi bir yemek sayılır (Yemek olarak iyi bir yemek). Fiil
go
sonuçlanmak, sonucuna var(dır)mak/ulaştırmak, sebep/vesile olmak, yönelmek, yaramak, kuvvetlendirmek.

The election went bad for him: Seçim onun aleyhinde sonuçlandı.
How did the game go? Oyun nasıl sonuçlandı?
This goes to prove my point: Bu, benim noktai nazarımı ispata yarar.
Fiil
go
ayrılmak, uzaklaşmak, kurtulmak, paçayı kurtarmak.
to go without hat.
to go unpunished: cezasız kurtulmak. Fiil
go
yeri … olmak.
This book goes on the top shelf. Fiil
go
(renk, biçim, üslûp vb.) uymak, uygun olmak, ahenkli olmak, sığmak.
These colors go well together:
Bu renkler birbirine uyuyor.
It won't go in the box: Bu, kutuya sığmaz.
Fiil
go
yetişmek, ulaşmak, varmak, kavuşmak, uzanmak.
This belt won't go around my waist. His memory does not go back that far. Fiil
go
tüketilmek, sarfedilmek, bitmek, sona ermek, kaybolmak.
These extra expenses must go: Bu fazla
masraflar sona ermelidir.
My pen is gone: Kalemim kayboldu.
Fiil
go
ilerlemek, ileri gitmek, devam etmek.
go on: devam et. Fiil
go
(haber, söylenti vb.) dolaşmak, yayılmak, (hastalık) bulaşmak, sirayet etmek, yayılmak.
The rumor
has gone around. Measles went through the entire school.
Fiil
go
… diye ses çıkarmak.
The gun goes “bang”. The cork went “pop!”. The chain goes “clank”. Fiil
go
(okula) devam etmek, (cümle, şiir, şarkı vb.) sonu … olmak/gelmek.
He goes to the college.
How
does that song go?: Bu şarkının sonu nasıldı?
The story goes that he was murdered.
Fiil
go
başvurmak, müracaat etmek.
to go to court. Fiil
go
(a) yıpranmak, eskimek, aşınmak, zayıflamak.
His eyesight is going. His hearing went. These shoes
are going. (b) geçmek, zail olmak.
My headache has gone.
Fiil
go
ölmek.
His wife went first. He went out like a light. Fiil
go
yıkılmak, kırılmak, bozulmak.
The engine in the old car finally went. Fiil
go
(yarışa vb.) başlamak, harekete geçmek, fırlamak.
Go when you hear the bell. Fiil
go
olmak, etmek, eşit olmak.
Sixteen ounces go to the pound: On altı ons bir libre eder. Fiil
go
içinde/dahil olmak.
Three goes into fifteen five times: On beşte üç beş defa var. Fiil
go
sonuçlandırmak, sonucunu doğurmak, sonucu etkilemek, sonuca dahilolmak. Fiil
go
… üzere olmak.
He is going to write: Yazmak üzeredir. Fiil
go
şayanı kabul olmak, uymak, uygun olmak.
Anything goes: Hepsi uyar/hangisi olursa olsun kabule şayandır. Fiil
go
kesin olmak, son karar/son söz olmak.
What I say goes! Sözlerim kesindir. Fiil
go
kendini maruz bırakmak, at(ıl)mak, (zahmete vb.) katlanmak.
Don't go to any trouble (for me). He went
to great pains to do it.
Fiil
go
(Mastar halinde önüne geldiği fiilin bildirdiği işi kuvvetlendirir, ona ivedilik, kesinlik vb. anlamı
katar):
He decided to go borrow it: Ödünç almaya kesinlikle karar verdi.
Fiil
go
tahammül/müsamaha etmek, dayanmak.
I can't go that music: Bu müziğe tahammül edemiyorum.
I
can't go tea: Çay bana dokunur.
Fiil
go
bahse girmek, pey sürmek.
I'll go 5 dollars on number six/on that race. Fiil
go
paylaşmak, … oranında iştirak etmek.
to go halves: yarı yarıya paylaşmak.
39. büyümek,
ürün vermek, ağırlığında olmak.
These tomatoes will go half a pound each.
Fiil
go
üzerine almak, taahhüt etmek.
His father went bail for him. Fiil
go
go shares with: … ile paylaşmak. Fiil
go
gidiş, gitme. İsim
go
gayret, kuvvet, enerji.
A man with a lot of go: Çok gayretli bir adam.
The children are full
of go, they run and play all day.
There is no go in him: Hiç gayret sarfetmiyor (hımbılın biri).
İsim
go
teşebbüs, hamle, girişim, girişme, deneme.
have a go (at sth/doing sth): (bir işe/şeye) girişmek,
teşebbüs etmek, bir işle uğraşmak.
He had a go at stopping the thief, but he couldn't hold on. Let's have another go at this problem.
İsim
go
başarı, muvaffakiyet.
He made a go of it: İşini başardı.
He seems to be making a go of his
new store.
That was a near go: Dar kurtulduk.
İsim
go
Cambridge üniversitesinde A.B. derecesi için yapılan ilk sınav. İsim
go
anlaşma.
It's a go. İsim
go
(oyunda) sıra.
It's my go: Sıra bende. İsim
go
izin, müsaade.
give a go: izin vermek. İsim
go
başla! Ünlem
go
hazır. Sıfat
go
düzgün (gerektiği gibi) çalışmakta, faal.
All systems are go: Bütün sistemler normal çalışır durumdadır. Sıfat
go
,
is. Japon daması: 361 gözlü damaya benzer tahta üzerinde siyah-beyaz taşlarla oynanan bir oyun.
go
(veya
take)
to any/great/any great pains: çok çabalamak/gayret etmek, çok büyük çaba/gayret
sarfetmek, çok çalışmak.
Mary took great pains with her English lesson and got high marks.
go
(or
fly)
off at (or
on)
a tangent: birden konu/fikir/söz değiştirmek, başka bir konuya atlamak.
okuldan dosdoğru babasının işine girmek Fiil
gemiye binmek
binmek Fiil
kendi işine bakmak Fiil
kimseye bir zararı dokunmadan işiyle gücüyle meşgul olmak Fiil
işiyle gücüyle uğraşmak Fiil
her zamanki işinıyapmak Fiil
her zamanki işini yapmak Fiil
işine bakmak Fiil
yurtdışına çıkmak Fiil
dış ülkelere gitmek Fiil
...'e aykırı olmak Fiil
planlarını uygulamak Fiil
tasarılarını gerçekleştirmek Fiil
adımlamak Fiil
kıyıya çıkmak Fiil
tornistan etmek Fiil
yoldan sapmak Fiil
ıramak Fiil
gitmek Fiil
ıraklaşmak Fiil
taahhüdünü yerine getirmemek Fiil
sözünü tutmamak Fiil
sözünden dönmek Fiil
doğduğu yere geri dönmek Fiil
sözünü tutmamak Fiil
sözünde durmamak Fiil
imzasını tanımamak Fiil
sözünü tutmamak Fiil
sözünden dönmek Fiil
döneklik etmek Fiil
eski anılarını tazelemek Fiil
eski alışkanlıklarına dönmek Fiil
sözünde durmamak Fiil
batmak Fiil
top atmak Fiil
zorunlu olduğundan fazlasını yapmak Fiil
birinin talimatı dışına çıkmak Fiil
talimatının dışına çıkmak Fiil
yetkisini aşmak Fiil
büyük başarı sağlamak Fiil
hisse piyasalarında fiyatların yükselmesinden yararlanmak Fiil
topu atmak Fiil
sinirleri altüst olmak Fiil
aklını kaçırmak Fiil
fırttırmak Fiil
deli çıkmak Fiil
sapıtmak Fiil
şehre gitmek Fiil
keşfe çıkmak Fiil
Şu işe bak! Ünlem, Deyim
İnanılır gibi değil! Ünlem, Deyim
Anla anlayabilirsen! Ünlem, Deyim
Buyur, buradan yak! Ünlem, Deyim
Hayret birşey! Ünlem, Deyim
Olacak iş değil! Ünlem, Deyim
yavanlaşmak Fiil
yenilmek Fiil
sis çözücü
izin zni ne gitmek Fiil
izne gitmek Fiil
ilerlemek Fiil
saldırganca girişimci kişi
avlanmak Fiil
başına vurmak Fiil
gokart
üstü açık mini yarış arabası İsim
liberal partiye girmek Fiil
(şirket) dünyanın dört bir yanına yayılmak Fiil
büyük riske girmek Fiil
yaklaşmak Fiil
fırttırmak Fiil
kaçırmak Fiil
oynatmak Fiil
çıldırmak Fiil
oynatmak Fiil
yola düşmek Fiil
kendi yolunda gitmek Fiil
bir kimsenin burnu dibinde yer almak Fiil
gözünün önünde olup bitmek Fiil
ölmek.
the great account: kıyamet günü.
kendi yoluna gitmek Fiil
kafasının dikine gitmek Fiil
kendi yoluna gitmek, bildiğinden şaşmamak, kendi bildiğini okumak.
akılıni oynatmak Fiil
akılıni kaçırmak Fiil
aklını kaybetmek Fiil
aklını kaçırmak Fiil
çok uğraşmak/çaba harcamak, büyük zahmete katlanmak. (b) kasten/mahsus/bile bile yapmak.
menzili dışına çıkmak Fiil
notlarını gözden geçirmek Fiil
renk atmak Fiil
(şirket) tasfiye etmek Fiil
batmak Fiil
patlamak Fiil
kakalamak Fiil
iflas etmek Fiil
topu atmak Fiil
çarşıya çıkmak Fiil
mahvolmak Fiil
iflas etmek Fiil
paylaşmak Fiil
bozulmak Fiil
geçmek Fiil
bütün parasını harcamak Fiil
çıraklık dönemini tamamlamak Fiil
çıraklık döneminde olmak Fiil
gelen mektup buları okumak Fiil
gelen mektupları okumak Fiil
liyakatini göstermek Fiil
mektuplarına bakmak Fiil
birinin eşyalarını karıştırmak Fiil
ölmek, rahmete kavuşmak, vefat etmek, ahirete göçmek.
gone to glory: ölmüş, müteveffa, rahmete kavuşmuş.
Hakkın rahmetine kavuşmak Fiil
başını döndürmek, kafasını tutmak.
(a) (içki vb.) başına vurmak, başını döndürmek, şaşırtmak, sarhoş etmek.
The brandy went to his head.
(b) kibirlenmek, burnu büyümek, kibirli/azametli/mağrur yapmak.
The applause of the crowd went to his head.
ölmek, rahmeti rahmana kavuşmak.
emeklilik çekini almak için postaneye gitmek Fiil
yaz tatilini deniz kıyısında geçirmeye gitmek Fiil
karşılıksız kalmak Fiil
cezasız kalmak Fiil
kendi işine bakmak Fiil
rolünü unutmak.
iyi gitmek Fiil
yaver gitmek Fiil
rast gitmek Fiil
kudurmak Fiil
yabanileşmek Fiil
Tuvaletim var. Cümle, Deyim
Tuvaletim geldi. Cümle, Deyim
Çişim geldi. Cümle, Deyim
Çişim var. Cümle, Deyim
Tuvalete gitmem lazım. Cümle, Deyim
(Cambridge) giriş kabul sınavı
fütursuz ziyaret
parasını yetiştirmek Fiil
bir sıkımlık canı olan Sıfat, Deyim
üflesen gidecek durumda Sıfat, Deyim
pamuk ipliğine bağlı Sıfat, Deyim